KISASA KISAS



      William Shakespeare’in yazdığı “Kısasa Kısas” adlı oyun bu sezon Zişan Uğurlu yönetmenliğinde İBBŞT’de sahnelenmektedir. Oyunun original adı “Measure for measure”. Komedi ve trajedinin iç içe olduğu bu oyunun ilk sahnelenişi 1604 yılında olmuştur. Bu oyunu seçmemdeki ilk etken Shakespeare oyunu olmasıydı. Ancak Shakespeare eseri olmasının yanı sıra seçimimde yönetmen Zişan Uğurlu’nun da etkisi büyüktü. Oyunları seçmeden önce konularının yanında yönetmenlerin deneyimlerini de araştırırım. Araştırırken diğer yönetmenlerden farklı olan özgeçmişi dikkatimi çekmişti. New York La Mama Tiyatrosunda oyuncu ve yönetmen olarak çalışmalarına devam eden Uğurlu’nun başarılı kariyeri ve aynı zamanda The New School Üniversitesi’nde akademik kariyerinin olması beni çok etkiledi. Uluslararası tecrübeleri olan birinin yönettiği oyuna gidince insan ister istemez beklentisini yüksek tutuyor. Oyunun geneline baktığımda doğru bir seçim yaptığımı düşünüyorum.

       Bir yanda Dük, şehirden ayrılır yerini hoşgörüsüz, sert Angelo’ya bırakır. Bir tarafta Claudiyo ve Juliet’in aşkı ve Juliet’in evlilik dışı hamile kalması. Yasaların yerine ve kişisine göre “diğerlerine örnek teşkil etsin” mantığıyla uygulanışı…Dük’ün yerine geçen Angelo, Claudiyo’yu idama mahkum eder. Diğer yandan Dük aslında şehirden ayrılmamıştır, kesiş kıyafetine bürünüp, Angelo’nun şehri idare ediş biçimini gözlemlemektedir. Aynı zamanda Claudiyo’nun kardeşi Isabella ile arkadaşlık kurar. Angelo’nun kötülüklerini engellemek için plan yapar. Daha sonra dük kendisini ifşa eder. Angelo’yu da eski nişanlısı Maria ile evlenmesi şartıyla affeder. Adalet, suç, merhamet, ahlak, otorite, güç gibi kavramların iç içe olduğu oyunda bazı oyuncular farklı rollerde karşımıza çıktı. Erkek oyuncuların kadın rolüne girmesi oyundaki mizah duygusunu arttırdı.

         Dük rolündeki oyuncunun “e” harfini açıktan alışına 3-4 defa şahit oldum. Bir oyuncu eeeen diye konuşmamalı, temrinlerle konuşmasını düzeltmeli, gereken özeni göstermeli diye düşünüyorum. Bunun yanı sıra Shakespeare oyununda oynamanın da zamana uygun şekilde adapte etmenin de zor olduğunu biliyorum. Ancak genel olarak oyunculuklara baktığımda bazı oyunculukları fazla yapay buldum. Belki de konunun ağırlığı gereği bilemiyorum…Bazı yerlerde fazla mizansen kokuyordu. “Yönetmen, git o parfümü ordan al dedi, hmm gidip alayım” diye düşünüp almış gibi sanki…Bana göre ön plana çıkan oyuncular; Cengiz Tangör, Gün Koper, Ertuğrul Postoğlu ve Zeki Yıldırımdı.

        Konu çok güzel ve oyunda günümüze uygun şekilde uyarlanmış. Bugün hala günümüzde olup biteni görebilmek mümkün. Yasalar neye göre, kime göre işler? Adalet nasıl işliyor ya da gerçekten olması gerektiği gibi işliyor mu? Despotluk iktidarın doğasında mı var? gibi birçok şeyi bir arada düşünmemizi sağlıyor. Oyundan aklımda kalan şu söz hoşuma gitti: “Benim yalanlarım senin doğrularının üstünü örter”. Her şeyi yeterince açıklıyor…Fazla söze gerek yok.

        Dekoru o kadar başarılı bulduğumu söyleyemeyeceğim. Berber koltuğunda başlayan oyunda koltuk hep sahnedeydi. Duvarlar aynı şekilde. Oyun sırasında fazla bir değişiklik olmadı. Basamaklar arasındaki suyu anladım, iyi güzel hoşta…Oyuncuların zaman zaman parfümü oradan alıp sıkmaları fazla mizansen geldi bana. Dük, rahip giysileri oyunda olması gereken kostümler oyunun içeriğine uygundu.


       Son olarak selamlama bölümünde dikkatimi çeken şey, idam edilen Claudiyo’nun sahnede olmamasıydı. Neden selamlamada yoktu diye düşünürken, salon çıkışında oyuncu asılı halde duruyordu. Seyirci için güzel düşünülmüş bir sürprizdi. Selamlamanın sonrasına da oyunu taşımak hoş olmuş. Emeği geçenlerin emeğine sağlık. Herkese iyi haftasonları dilerim. Sevgiler…

Yorumlar